Ali Baba’nın bir kahvesi vardı, kahvesinde…

İstanbul'un en güzel çay, kahve mekanlarından biri de Rumelihisarı'ndaki Ali Baba'ydı. 40 yıl müşterilerine aralıksız hizmet verdikten sonra 1995'te el değiştirdi. Hisar eski büyüsünü yitirmiş, sessiz semtlerden biri olma özelliğini kaybetmişti. Bugün kahvaltı akınına uğrayan Hisar'ın geçmişi, iskelesi ve kahvesi...
08/04/2023

Her gün bir rengini, bir özelliğini kaybediyoruz İstanbul‘un. Beyoğlu’nun pastaneleri, Kadıköy ve Beşiktaş’ın esnaf lokantaları, Süleymaniye’nin evleri…

Bunları düşünürken Ali Baba’nın çay bahçesini hatırlamamak mümkün mü? Bir zamanlar Rumelihisarı İskelesi’nin karşı çaprazında oturup soluklandığımız bir çay bahçesi vardı. Ali Baba işletirdi burayı. 1951’de başladı bu işe 1990’ların ortalarına kadar devam etti. Ali Baba, Hisar’ın yanı başındaki bu arsaya ağaç dikip küçük bir gecekondu yaparak başladı kahveciliğe. İşler ilerleyince hem bahçeye hem de gecekonduya çeki düzen verdi.

Önceleri Kolej’in öğrencileri gelirdi, zamanla İstanbul’un tanınan mekanlarından biri haline geldi. Sanatçıların uğrak yeri oldu. 1965’lerde adını duymayan kalmadı. Yalnızlığın değil tam aksi, özgür keşiflerin ve derin dostlukların mekânıydı.

Önce iskele el değiştirdi, ardından çay bahçesi. 1995’te açık artırmayla satıldı çay bahçesi. Ali Baba’da memleketinin yolunu tuttu.

İstanbul’un anılarında kaldı Ali Baba da çay bahçesi de…

Güneşli ilkbahar sabahlarının küçük gezileri daima Ali Baha’nın kahvesinde son bulurdu. Orada şiir okunur, filmler konuşulur, siyaset tartışılır, kitaplar veya plaklar değiş-tokuş edilir, âşık olunur, çokça gülünür, ara sıra da ders çalışılırdı. Ali Baba’nın kahvesi artık yok ve Hisar eskisi kadar dingin bir semt değil.

Ali Baba’nın çaybahçesi hakkında yazanlardan biri de Cezmi Ersöz. 1996 tarihli yazısında hem Ali Baba’ya hem de semte dair anılar yeniden canlanıyor. İşte o yazı…

Ali Baba’nın Kahvesi

“Hisar’daki kıyı insanları,yaz ve kış, gece ve gündüz alkolün eşliğinde, binbir renk ahenkle akan denizi seyredip, ona binbir yorum getirir… Bir deniz şehrinde, denizi seyredip onu yorumlayan alkol adamları yoksa o şehirde hayat bitmiş, o şehrin kalbine gölge inmiş demektir.

Boğaz’ın birçok iskelesinde olduğu gibi, Hisar İskelesi’nin de yanıbaşında devletten ve sistemden uzak, alkol ve denizle baş başa, koyun koyuna kalmak isteyenler yıllardan beri burada bir karşı hayat örgütlediler.

Karşı hayat örgütlemek kolay değil. Kavga, sabır, incelik ve inat gerektirir. Devlete ve sistem’e sırtını dönüp, sadece içki içerek anılar ve deneyimler biriktirip, denizi yorumlamanın kesintisiz sürebilmesi kuşaklar arasındaki sıkı dostluğa ve dayamşmaya bağlıdır.

Önce Hisar’ın iskelesi kaybedildi. Geleneksiz burjuvazi bu kurtarılmış bölgeye sahte ve ruhsuz bir bar kurdu.

Şimdi geri çekilme meysimindeyiz. Kuşaklar arasındaki bağlar gitgide inceliyor, o dipten gelen uyarıcı ses yeni kuşaklara ulaşmıyor, Dayanışma duygularına akşamlar çabucak iniyor.

Önce Hisar’ın iskelesi kaybedildi. Geleneksiz burjuvazi bu kurtarılmış bölgeye sahte ve ruhsuz bir bar kurdu. Şimdi balıkçıların ağ örerken düş gördüğü, alkol yolcularının denizin binbir renginden binbir hikmet yorumladığı o iskele başkalarının eline geçti.

İskele yitirilmişti, ama kıyıda direnen karşı hayat aldığı yaraya rağmen yolculuğuna devam etti. Çünkü onu esirgeyen ve gözeten bir sığınak vardı yanıbaşında. Ali Baba’nın bin yıllık Hisar Kahvesi!

Hisar Kahve’yle kıyı insanları arasında sıcak, yoğun bir kan alışverişi vardır.

Hisar Kahve’nin sahibi amacı sadece kar olan, duygusuz bir işletme prensibi değildir. Hisar Kahve’nin sahibi, burası hür dünyanın insanlarına aittir

Kıyı adamları alkolden, yolculuktan, denizleri ve dalgaları yorumlamaktan yorgun düştüklerinde gelip buraya sığınırlar. Çay, kahve içerler, günlük dünya sohbetlerini yaparlar. Serinlemek isteyen serinler, ısınmak isteyen ısınır. Kimisi oltasını bırakır bir zulaya, kimisi çok özel bir defterini, bir resmini, yastığım belki de …

Hisar Kahve’nin sahibi amacı sadece kar olan, duygusuz bir işletme prensibi değildir. Hisar Kahve’nin sahibi, burası hür dünyanın insanlarına aittir, onlar da benim çocuklarımdır, diyen İstanbul’un ayakta kalan son insan kahveci patronlarından 63 yaşındakı Ali Gökboğa’dır.

İnsan patron ne demektir? Çalıştırdığı yere, maksat sevgi, maksat muhabbet olsun diye, bakandır Çaya, şekere, tüpe zam geldiği halde çocuklarım üzülmesin diye, kahveci dernekleri yeni çay, kahve zamlarını açıkladıktan 7 -8 ay sonra ve ancak çaresiz kaldıktan sonra sattığı çaya, kahveye içi burkularak zam yapandır.

İnsan Patron, halini hatırını sorduğu müşterisi zora girdiğinde ona kefil olandır. Gerektiğinde denizi yorumlayan kıyı insanlarının cebine alkol parası koyandır. Kıyı insanlarının içtiği çayların, kahvelerin parasını elişi defterine çizdiği çiçeklerin arasına yazıp, keyfi yerinde olduğunda da o çok sıfırlı rakamlardan yeni çiçekler, yeni böcekler çizen, ama sen de, dünya malı dünyada kalır, diyendir….

Çocuklarının, müşterilerinin, kıyılardan sokaklardan toplayıp toplayıp getridiği sahipsiz kedilere, köpeklere ocağında ciğer kaynatandır.

İşte, parası olanın hesap ödediği, isteyenin ayağını uzattığı, samimiyetlere göre masaların birleşip ayrıldığı, gerektiğinde motosikletlerin, bisikletlerin, oltaların, defterlerin resimlerin emanet bırakılıdğı, devletin ve sistemin dışında ve o büyük yoksulluklarının erdemiyle ayakta kalan insanların sığındığı, yeni bir hayat kurmak isteyen üniversiteli gençlerin bu karşı hayat hayat insanlarıyla yan yana olduğu, onlardan etkilendiği, tek bir hayat yokmuş, tek bir kurtuluş yokmuş dediği Ali Baba’nın Hisar Kahvesi artık son günlerini yaşıyor…

Hisar Kahve geçtiğimiz günlerde ihaleye çıkarıldı ve 3 milyar yüzotuzmilyona Süt-İş’e kaldı. Ali Baba sermayeye yenildi. Kısa bir süre sonra birkaç emanetini alıp, kahvesini terk edip kızının yanına, Mersin’e gidecek. Ve artık buraya yeni insanlar gelecek. Artık kıyı insanlari üşüyünce, yorulunca, terleyince ya da emanet bırakmak veya bir dünya sohbeti edebilmek için buraya sığınamayacak. Hür dünyanın insanları üniversiteli gençler, aydınlar bu yeni kapitalist işletmede hür olduklarım hissedemeyecek; sokaklardan, kıyılardan topladıkları kedileri, köpekleri doyurmak ve barındırmak için bu yeni yere getiremeyecek.

Yeni yerde zamlar hiç vakit kaybedilmeden konacak. Gün birbirine rakip dakikalara ve kar hesaplarına göre bölünecek. Çay içip bütün gün kitap okuyarak denizi seyredenler hemen fişlenip bir daha içeri alınmayacak.

Kimseye veresiye verilmeyecek. Hesaplar nakit ödenecek ve ödeyenlere kasa fişi verilecek. Hiçbir müşteriye kefil olunmayacak.

Masalar sabit olup, ne birleşecek, ne ayrılacak. Düzen samimiyetlere göre değil, verimlilik esasına göre yürüyecek. Akşamlar Erken olacak.

Peki, iskelelerini ve kendilerini esirgeyen ve kollayan kahvelerini yitiren kıyı adanılan, orada ne kadar direnebilecekler dersiniz? Bu elbette öncelikle kuşaklar arasındaki dostluğa ve dayanışmaya bağlı. Dipten gelen o uyarıcı sesin sürmesine…

Öyleyse bu şehrin kalbine gölge indirmeyelim, kahvelerimize, denizimizi yorumlayan kıyı insanlarımıza ve karşı hayatlarımıza sahip çıkalım.

Bu çok eski bir kavga… Ve henüz tamamen yenilmedik. Kullanmadığımız bilgiler ve sırlar var daha…”

Cezmi Ersöz

Önceki Yazı

Kahve ve çayın kısa ama karmaşık tarihi

Sonraki Yazı

İstanbul’un kaybolan mekanları: Cafe Flamme

error: © 2021 Kahvve.com

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?