Kahve kapsüllerinin çevre dostu olmadığını düşünürüz. Bunda ne kadar haklıyız? Kapsüller diğer yöntemlere göre çevreye daha mı zararlı?
Yeni bir araştırma bu konuda yaşanan tartışmaları bir kez daha alevlendirdi.
Kanada’daki Quebec Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en popüler içeceğinin iklim üzerindeki etkisine dair yeni elde edildi. Kapsüllerin geleneksel kahve makinesi kullanarak kahve hazırlamak kadar masum olabileceği belirtiliyor.
Dünya genelinde günde iki milyar fincan kahve tüketildiği tahmin ediliyor.
Kahvenin hazırlama yöntemleri çok çeşitli. Bunlardan biri de kahve kapsülleri. Yaklaşık kırk yıl önce icat edilmelerinden bu yana popülerliklerini arttıran kahve kapsülleri bugün dünyada en sık kullanılan yöntemlerden biri haline geldi. Kahve kapsüllerinin piyasa değeri 2021’den 2022’ye kadar %24 artarak dünya çapında 12,33 milyar $ değerine ulaştı.
Popüler olmalarına rağmen kapsüller, kafein alışkanlıklarının çevre üzerindeki etkisinin bilincinde olan kahve tiryakilerini uzun süredir ikiye bölmüş durumda.
Küçük plastik ya da alüminyum kapsüller, enerji yoğun üretimleri ve “gereksiz israfa” yol açmaları nedeniyle eleştiriliyor. Hatta Almanya’nın Hamburg kenti 2016 yılında devlet binalarında kullanımını yasaklayacak kadar ileri gitti. Ancak araştırmacılar, kapsüllerin diğer kahve yapma yöntemlerinden daha çok savurgan olmayabileceğini gösteriyor.
Kahvenin iklim üzerindeki etkileri
Yıllar boyunca kahve tüketimi üzerine yapılan araştırmalarda bilim insanları, 280 mililitre kahve hazırlamak için kullanılan her bir yöntemin ürettiği toplam Sera Gazı (GHG) emisyonlarını ölçtüler. Analizlerinde, kahve çekirdeklerinin üretiminden (ki bu en çok sera gazı salan kısımdır), fincan bittikten sonra çöpe giden atık miktarına kadar tüm süreç göz önünde bulunduruldu.
Sonuçlar kahvenin nasıl hazırlandığına bağlı olarak farklılık gösterdi. Örneğin, araştırmacılar ihtiyaç duyulandan daha fazla kahve kullanıldığında ortaya çıkan emisyonları da incelediler. Ayrıca Kanada’nın ikinci en yüksek sera gazı salınımına sahip eyaleti Alberta ile en düşük salınıma sahip Quebec arasındaki salınım farkını da analiz ettiler. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Her seferinde geleneksel filtrelenmiş kahvenin en fazla karbondioksit miktarını ürettiği ortaya çıktı. Bunun nedeni, bir fincan kahve yapmak için gereken kahve tozu miktarının daha yüksek olması ve suyu ısıtmak ve kahveyi sıcak tutmak için gereken enerjiydi.
Ortalama olarak, ikinci en fazla emisyon üreten yöntem, yine tek bir fincan yapmak için gereken kahve miktarı nedeniyle, French press kullanılarak demlenen kahve olduğu ortaya çıktı.
Kahve kapsülleri listede üçüncü sırada yer aldı. Çünkü kapsüllerdeki kahve miktarı kontrol ediliyor ve bu da aşırı tüketimi engelliyor. Her kapsül 11 ila 13 gram arasında kahve tasarrufu sağlıyor.
Araştırmaya göre hazır kahve, daha az kahve kullanıldığı ve su ısıtıcıları geleneksel kahve makinesinden daha az enerji harcadığı için demleme yapmanın en çevre dostu yolu ortaya çıktı.
Çevreye en az etkiyle nasıl kahve içilir?
Görünürde, kahve içenlerin kontrol edemediği bir şey, kahve üretimi sırasında üretilen emisyondur. Yani kahvenin tarım aşaması en kirletici süreçtir. Kahve hangi yöntemle hazırlanırsa hazırlansın, kahve yetiştirmek için yoğun sulama, gübreleme ve böcek ilacı kullanımı gerektiğinden, çekirdeklerin hasadı ve üretimi emisyonların %40 ila %80’ini oluşturuyor. Bu nedenle, kapsüllerin daha fazla fiziksel atığa neden olduğu algısına rağmen, kahve kapsülleri tek bir fincan yapmak için ihtiyaç duyulandan daha fazla kahve kullanmak kadar zararlı değil. Bu durum elbette kapsüllerin mucizevi bir çözüm olduğu anlamına gelmiyor. Ancak araştırma sonuçları, önyargılarımızın bizi nasıl yönlendirdiğini de gösteriyor.
Kapsül kullanmak sorunu çözmüyor aksine kapsül yönteminin kolaylığı insanları daha çok kahve içmeye zorluyor. Çevreye duyarlıysak seçim yapmak zorundayız.
Ya kahveyi daha az içeceğiz ya da çevre etkilerinin sonuçlarına katlanacağız.