Kahve tiryakiliği hiçbir şeye benzemez. Tabii, gerçek tiryakilikten söz etmek istiyoruz. Başta Napoléon olmak üzere, pek çok ün sahibi kimse, gerçek birer kahve tiryakisiydi. Bunların adını sıralamaya ne yerimiz yeter, ne de vaktimiz. Burada ancak çok tanınmış tiryakilerden söz etmekle yetineceğiz. Besteci Bach, romancı Balzac, filozof Kant ve düşünür Voltaire… İşte, tiryakilikleri tarihe geçen dört kahve hastası ve… ötekiler…
“Çok şükür ki öbür dünyada kahve, dolayısıyla pişmesini beklemek de yok”
Ünlü Alman Filozofu Kant, özellikle ileri yaşlarda kahve ye fazlasıyla düşmüştü. Onun kahveye düşkünlüğünü kanıtlayan şöyle bir anekdot anlatılır: “Hayatının son yılının başmda, Kant, yemekten hemen sonra bir fincan kahve içmeyi adet edinmişti. Ama bazan konuşmaya dalarak kahveyi unuturdu. Ama kısa bir süre için. Anımsar ve ileri yaşın yol açtığı hırçınlıkla kahvenin derhal getirilmesini isterdi. Allahtan ki kahvenin hazırlıkları daima önceden yapılırdı: Kahve çekirdekleri öğütülmüş, su kaynar durumda olurdu. Kahve istenir istenmez, uşak kahveyi suya katıp kaynatmakla yetinirdi. Ancak kahve kaynayana kadar geçecek kısacık süre bile Kant’a fazla gelir, “Çok şükür ki öbür dünyada kahve, dolayısıyla pişmesini beklemek de yok” derdi.
Balzac kahve içerek 12 saat aralıksız yazardı
Büyük Fransız Romancısı Balzac’ın da başlıca dayanağı kahveydi. Akşam saat altıya doğru yatağına girer, 12.00’ye kadar uyur, bundan sonra kalkar ve hiç durmadan kahve içerek 12 saat aralıksız yazardı. “Kahve midenize dökülür dökülmez hemen harekât başlar, fikirler Napoléon’un büyük ordusunun savaş alanındaki birlikleri gibi harekete geçer, savaş olagelir, anımsanan şeyler de bu arada dört nala gelir, benzetmelerin hafif süvari birliği yetişir, mantığın toplan bombardımana girişir, esprinin oklan hedefi bulur, bu arada kâğıt mürekkeple dolar” diye yazmıştır.
Ünlü besteci Bach da tanınmış tiryakilerdendi. Birgün, sert bir babanın, genç kızının kahve tiryakiliğini, frenlemeye çalışması hakkında bir perdelik komik bir operetta olan “Kahve kantatası”nı bestelemişti.
Napoléon Bonaparte ise, “Bol ve koyu kahve beni uyandırır, bana sıcaklık, olağanüstü bir güç ve zevkli bir acı verir. Duygusuz kalmaktansa acı çekmeyi yeğlerim” derdi.
Midesine düşkün ünlü Fransız yazarı Brillât – Savarin bütün yazılarında kahveyi övmüştür. Ancak günün birinde, bu içkinin kölesi olacağını sezdiğinden kahveden vazgeçmişti. Gece geç saate kadar oturup yazı yazabilmek için fazla miktarda kahve içmiş bunun sonucunda ise 40 saat gözüne uyku girmemişti. “20 yaşında körelmiş ve yaşlanmış küçük makinelere sahip olmak istemezlerse, çocuklarına kahveyi yasaklamak, bütün anne ve babaların görevidir” diye yazdı.
Prusyalı hükümdar Büyük Frederich ise, kahvesini çok kere su yerine şampanya ile pişirtir, ama Amerika’nın ünlü kuzeyli generali Grant, savaşlar esnasında yemek olarak sirkeli bir tek salatalık ve bir tek fincan kahve ile yetinirdi.
Sultan II. Abdülhamit de tarihin sayılı kahve tiryakilerindendi. Çoğu zaman bir yerine, iki fincan dolusu kahve getirtirdi.
“Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf ve aşk kadar tatlı”
Fransız düşünürü Jean Jacques Rouesseau, kahveyi o kadar severdi ki, elinde bir fincan kahveyle ölmesine ramak kaldığı söylenir. Esprili Fransız diplomatı Talleyrand ideal kahveyi, “Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf ve aşk kadar tatlı” diye tanımlamıştı.
Düşünür Voltaire’in, ileri yaşlarda bile günde 50 fincan kahve içtiği söylenir. Ünlü düşünürün, kahvenin yavaş etkili bir zehir olduğunu söyleyenleri şöyle bir yanıtla susturduğu ileri sürülür, “öyle olmalı, zira onu 65 yıldır içmeme rağmen hâlâ ölmedim!”