Kahvenin İstanbul macerası

İstanbul'a ilk kahveyi getirenler Halepli Hükm veya Hakem ile Şamlı Şems adlı iki kafadarmış. Hakem ile Şems’in Tahtakale’de süslü sedirlerle duvarları renklendirilmiş görkemli kahvesinde, yakışıklı garsonlar hizmet etmekteymiş. Burada içilen kahvelere tiryakiler “Kara inci” adını takmışlar... Tahtakale’deki kahvehaneden memleketin ileri gelenleri çıkmaz olmuşlar...
07/11/2023

Kahve, İstanbul’a Kanuni Sultan zamanında, çok olaylarla girmiş. Örneğin, kahvenin İstanbul’a getirilmesi, Tahtakale’de bir kahvehane açılması, gördüğü ilgi üzerine kapatılması, kahve içenlerin şiddetle cezalandırılması gibi olaylar…

Kahve yasağı hakkında bizde yazılanların çoğu, İbrahim Peçevi Efendi‘nin tarihinden aktarılmış. Yazık ki, daha geniş bir araştırmaya gerek duyulmamış. Oysa Türk arşivlerinde, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde şeriye sicillerde, eski yazma eserlerde ve diğer tarih kitaplarında kahve hakkında hayli bilgi olduğunu Taha Toros’un araştırmalarından öğreniyoruz. Ayrıca bazı kaynaklarında da bu konuyla ilgili çok bilgi varmış…

İlk mekan Tahtakale

İstanbul’a ilk kahveyi getirenler, Halepli Hükm veya Hakem ile Şamlı Şems adlı iki kafadarmış. Kaynaklar ilk girişiyle ilgili bakın neler söylüyor:

“… önce seyyar şekilde kahve pişirip esnafa verdiler, sonraları büyük bir dükkan kiralayarak süslediler. Renkli kumaşlarla sedirler yaptılar. Halılar döşediler. Büyük rağbet kazanan bu kahve, tanınmış kişilerle bilginlerin uğrak ve sohbet yeri oldu…”

Evliya Çelebi, devrinin kahveleri hakkında bilgi verirken, İstanbul’da 55 kahvehane bulunduğunu ve buralarda, 200 kadar insanın çalıştığını, ayrıca kahve satan 300 kadar dükkan bulunduğunu belirtiyor.

Sözkonusu edilen semt İstanbul’da ve şimdiki Tahtakale semti…Hakem ile Şems’in Tahtakale’de süslü sedirlerle duvarları renklendirilmiş görkemli kahvesinde, yakışıklı garsonlar hizmet etmekteymiş. Burada içilen kahvelere tiryakiler ’’Kara inci” adını takmışlar… Böylece Tahtakale’deki kahvehaneden memleketin ileri gelenleri çıkmaz olmuşlar…

Evliya Çelebi, devrinin kahveleri hakkında bilgi verirken, İstanbul’da 55 kahvehane bulunduğunu ve buralarda, 200 kadar insanın çalıştığını, ayrıca kahve satan 300 kadar dükkan bulunduğunu belirtiyor. Yine Evliya, gittiği Bursa’yı anlatırken 75 kahvehanesi bulunduğunu burada günde üç defa Hüseyin Baykara faslı yapıldığını, hanende ve sazendeleriyle insanların mest edildiğini yazıyor.

Kahvenin saraya girişi

Kahve, saygıdeğer bir ikram malzemesi olarak Sultan Mehmet IV zamanında saray mutfaklarına girmiş. Kahvenin Türkiye’de dört defa başından geçen yasaklamalar sonunda kavuştuğu özgürlükle, saraya gelenlere şerbet, tatlı gibi kahve de ikram edilir olmuş… Bayramlarda cüluslarda saraya gelenlere kahve ikramların seçkin güzeliymiş.

Bu arada, saray teşkilatında, “kahvecibaşı” makamı oluşturulup, önemli kişiler atanırmış. Hatta buradan sadrazamlığa yükselenler bile olmuş. Saraydaki kahve teşkilatına büyük önem verildiğini anlıyoruz.

Padişahın içeceği kahvenin suyu, Eyüp tepesi civarındaki Gümüşsuyu’ndan getirilirmiş. Saray harem dairesindeki kadınların ayrı kahvecibaşları varmış… Sarayda kahveler, ibrikler güğümlerle pişirilip, büyük çini fincanlarla da içilirmiş. Bu fincanların Kütahya fincanı, kab fincanı gibi fincan çeşitleri de varmış.

Saraydan konaklara geçiş

Saraydaki bu özel kahve anlayışı, giderek sadrazam konaklarına da örnek olmuş… 1716 yılında İstanbul’a gelen ünlü Ingiliz elçisinin eşi Bayan Montague, İstanbul’dan İngiltere’ye gönderdiği ve edebiyat tarihlerine de geçen ünlü mektuplarında, davetli olarak bulunduğu paşa konaklarında yemeklerden sonra ikram edilen kahveleri, sürükleyici ve sihirli bir üslupla yansıtmış.

Kahvenin geçmişte, sağlık, sosyal ve din açısından mahkum edildiği devreler de olmuş. İlk tepki kahvenin yayıldığı Mekke ve Mısır’dan başlamış. Din ve devlet adamları zaman zaman kahvenin içilmesini yasaklamışlar ve bununla da kalmayıp içenleri cezalandırmışlar… Türkiye’de de başına gelmedik kalmamış Avrupa’da da…

Türkiye’de kahve tarımı

Kahve, 1000 yıllarında Habeşistan’da, fidan boyundaki yeşil ağaçların meyvesi olarak bilinmekteymiş. O tarihlerde, kahve hamura karıştırılarak, ekmeklerde de kullanılırmış. Kahvenin karın doyurucu bir madde olarak, ekmeklerde kullanılması beş yüzyıl kadar sürmüş…

Özel bir iklim isteyen kahve, Türkiye’de de yetiştirilmek istenmiş ve denemelere 1934 yılında başlanmış, ne yazık ki daha ileri gidilememiş..

Kahve ağacı sıcak ve rutubetli bir hava isteyen, kumlu yamaçlarda yetişen bir bitki… Budamaya fazla bakıma ihtiyaç göstermezmiş. Ağaçların çiçekleri yasemine, meyveleri kiraza benzermiş. Çiçekleri kuruyup döküldükten sonra, ağacın dallarında renksiz çekirdekleri kalır, bunları da silkelerlermiş…

Daha sonra güneşte kurutulup, tahta tokmakla döverlermiş. Böylece kabukları sıyrılıp öz meyvesi ortaya çıkarılırmış… Kahveyi toz haline getirmek için yine tokmaklar, döverler veya iki sert cisim arasında ezerlermiş.

error: © 2021 Kahvve.com

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?